reklam
reklam

Ada tutkusu

Köşe Yazarı: BAŞAK ERTEKİN   Eklenme Tarihi: 25 Temmuz 2024, Perşembe - 17:06   Okunma Sayısı: 19360

İslomanya Ada tutkusu… Bir adada denizle çevrili bir dünyada olduğunu bilmekten alınan zevk… Ada dışarı kapanmışlıktır. Kendi başına kalmak zamanın durmasıdır. Dış dünyanın karşıtı olan bir durumdur. Ada dışarıdan ayrılmıştır, giriş çıkış zordur.

 

Aslında ada kavramının insan aklına girmesi, insanların binlerce yıl önce Avustralya’ya ayak basması ve Okyanusya’daki adaları da insanlaştıran göç ile başlıyor. Okyanusun ortasında her şeyden uzak bir kara parçasına ulaşmak özellikle de zamanın navigasyon yetersizliklerini de düşününce çok zordu.

 

Adalar insanların –nispeten- hayatlarını kendi başlarına sürdürdüğü yerlerdi. Durrel’e ada yaşamı fikrini veren Akdeniz adaları için de -eski Yunan’da astronominin ve deniz navigasyonunun daha gelişmiş olması dışında- uzun bir dönem benzer bir durum söz konusuydu.

 

Özellikle keşifler çağıyla birlikte adalardaki nispeten izole yaşama duyulan merak, edebiyattan resme kadar pek çok alanda eser verilmesine yol açtı. Henüz islomania olarak adlandırılmamış olsa da,

 

  • Herman Melville’in bir Polinezya adasında geçirdiği dört ayı ve genel olarak ada

hayatını anlattığı gezi ve anı kitabı “Typee Polinezya Hayatı’na Bir Bakış” (1846),

  • Yine Pasifik’teki bir adada uzun yıllar boyunca yaşamak zorunda kalan bir kazazedeyi

anlatan Robinson Crusoe, (Daniel Dafoe, 1719)

  • Gelecekteki atom savaşı sırasında güvenilir bir yere götürülmek üzere bindikleri uçak

bir saldırıya uğradığı için bir mercan adasına düşen çocukların bu adada geçirdiği dönüşümü anlatan “Sineklerin Tanrısı” William Golding, 1954),

  • Yetişkin dostlarıyla çıktığı deniz seferinden sağ salim dönülmesinde önemli rol

oynayan bir gencin rüştünü ispat etme hikâyesi olan “Define Adası” (Robert Louis Stevenson, 1883),

  • Farklı bir bağlamda olsa da hayali bir adada geçmesiyle bu listeye girebilecek

“Ütopya” (Thomas Moore, 1517) ve Josef Konrad’ın içinde deniz hayatı bolca geçen romanları edebiyattan ilk akla gelen örneklerdir.

 

Aslında islomanlar, bir adada kendi kafalarındaki cenneti yaratıyorlar. Bu cennetin zor ulaşılır olması, onlara buranın gizli ve özel olduğunu hissettiriyor. Dünya gerçeklerinden az biraz uzak, hayallerindeki en yalın yaşamı arzuluyorlar. Onlar için ada bir kaçış, etrafındaki deniz ise onları dış dünyadan koruma duvarı oluyor. Belki de  adalar, karada bulamadıkları bağımsızlık hissini yaratıyordur.

 

Bir hastalığa yakalanma endişesi, kapanma ve korkular, tam da bu ruh halinin dünya genelinde kabul görmesine neden olmuştur. Herkes kendine bir ada oluşturmaya çalışmış ve adasının izole, güvenilir, zor ulaşılır, doğayla barışık ve sade olmasını hayal etmiştir. Hatırı sayılır sayıda insan bunu gerçekleştirmek için geçmişteki tüm düzenini bozmuş, alışık olduğu mekânları terk ederek daha sade bir yaşam kurmaya çalışmıştır.

 

Türkiye’de özellikle Bozcaada ve Gökçeada’da yerleşik insanlar bunun en tipik örnekleridir… Buralarda yaşayan insanların adalarına tuhaf bir bağlılıkları var. Adadan çıkamama duyguları çok baskın… Bundan gizli gizli mutlu oluyorlar. Bir Yunan adasına çalışan toplam iki geminin de bozulması sebebiyle uzun süre adada mahsur kalmış insanların sakinliğini gördüm. Aynı şekilde Türkiye’de hava şartlarından dolayı gemilerin çalışamamasıyla adada mahsur kalanların tuhaf mutluluğuna da tanığım…

 

Bu yazıyı bir sergideki alıntılarla hazırladım ve sunuyorum. Ada, yalnızlık, mutluluk, tedirginlik… Hayatın iniş çıkışları… Öbür dünya bu dünya olgusu… Hayatın zorlukları, sefalet, rehavet sarmalı…

reklam

MOBİL UYGULAMAMIZ

HABER ARŞİVİ


Yeşim Demir'le Rüya Yorumu


KÖŞE YAZARLARI

reklam
reklam